…zaten senin bağının bülbülü değil miyim? Eğer başka bir suç
işlediysem, bunu bilmek elbette benim hakkımdır, söyle, neden bu kafesi bana
reva gördün?
Bahçıvan olup biteni anlattı, gülünü kopardığı için
kendisini cezalandırdığını söyledi. Bu sefer bülbül sesini daha da yükseltti.
“Yani şimdi sen, yalnızca bir iki gün içinde solacak bir
gülü telef ettim diye mi bunu bana reva gördün?.. Bunun için mi hürriyetimi
kısıtladın? Bu seninki adalet midir?”
Bağcı merhamete geldi, bülbülü bıraktı. Özgürlüğüne kavuşan
bülbül bahçıvana şöyle dedi:
“Ey iyi kalpli aşık, madem ki sen bana hürriyetimi verdin,
ben de sana hazine vereyim. Bahçenin falanca yeriniz kaz.”
Bahçıvan orada bir küp altın buldu. Sevindi, yeni gül
bahçeleri yapmaya ahdetti. Bu arada bülbülü afeti, her seher şakıyışlarını
lezzetle dinlemeye başladı. Ve bir sabah merakını yenemeyip, ona sordu:
“Bahçemdeki hazineyi toprak altındayken biliyorsun da gül
dalının yanına kurduğum kapanı gözünün önündeyken nasıl bilmedin?”
“Senin kapanın kaza ve kaderin gereğiydi,” diye başladı
sözde bülbül. “Kadere karşı hikmet gözü kapanır. Kişi ne kadar açıkgöz olursa
olsun, kazaya karşı kördür.”
Sayfa-21-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder