31 Ağu 2013

Sadakatin Rengi

Sadakatin Rengi - David Baldacci


Kusursuz altın renkli bir tunik ve kahverengi pantolonlu ufak tefek bir adam içeriye büyük bir tepsiyle bir demlik sıcak çay, fincan ve tabak, saç pideleri ve kekler getirerek, bunu büyük zevkle seçilmiş çizgili desenli kumaş kaplı, yer aldığı odanın muazzam boyutlarıyla kıyaslandığında önemsiz görünen devasa koltuklu sedirin üzerine bıraktı. Tavan yüksek, duvarlar deri kaplıydı. Kitaplıklar maun ağacındandı ve okunmuş gibi görünen kalın ciltli kitaplarla doldurulmuştu. Bir köşede en az bir metre seksen santim yüksekliğinde metal bir yerküre, pencerelerden birinin yakınında ise eski moda yan yatmış bir yazı masası vardı. Diğer uzun, alçak bir masanın üzeri çoğu açık ve ters çevrilmiş olan düzinelerde kitapla doluydu.
Adam çıktıktan sonra Altman, “Bu Herbert. Asırlardır benimle birlikte. Evle ilgili her şeyle o ilgileniyor. Onsuz yapamazdım,” dedi.
Mace, “Hepimizin hayatında bir Herbert olmalı,” dedi.
Altman çayları doldurup yiyecekleri uzattı.
Roy bir yandan çay fincanı ve tabağını bir dizinde dengeleyip, bir yandan da yaban mersini kekinden bir lokma ısırırken, “Oldukça büyük bir mülkünüz var,” dedi.
“Tabii ki artık burası benim için çok büyük fakat çok sayıda…
Sayfa -91-

30 Ağu 2013

Kemik Adamın Kızları

Kemik Adamın Kızları -Ted Dekker



Geçmeliydi. Her ne kadar elleri titrese de, iyi olduğunu onlara gösterecek, sonra da vazifesine geri dönecekti.
Bir el omzunun üzerinden uzandı ve Ryan’a bir şişe su verdi.
“Teşekkürler,” dedi ama suyu olduğu gibi bıraktı.
Newman, “Bunun zor olduğunun farkındayım,” dedi. “Ama şimdi sizden ne kadar çok şey öğrenirsek, genelkurmay ilerde o kadar az şey talep edecektir. Beni anladığınızı düşünüyorum.”
“Evet.”
“Aynı zamanda sizi daha iyi analiz edebilmemiz için hadisenin farklı yönlerini gözden geçirmemiz de çok önemli.”
“Tamam. Sorun yok, devam edin.”
“Pekâlâ.” Newman, Julie’nin kullandığı dizüstü bilgisayarın tepesinden baktı. “Nerede kalmıştık?”
Julie, “Miriam adlı kızda,” dedi. Gözleri çırpınarak ekranın üzerine doğru yol aldı, Ryan’ınkileri yakaladı ve sonra hemen aşağı indi.
Newman önünde duran sarı not defterine kalemiyle bir çizgi çekti. “Evet, tabii ya. O an kamera hala kaydediyordu, değil mi?”
“Evet.”
“Elleri ve kolları kırılmış çocukların resimleri hala duvardaydı…”
Ryan, “İkincil zarar,” diyerek düzeltti.
“Kahlide’in Irak’taki ikincil zararla aynı kefeye koyduğu çocuklar. Kadınlar ve çocuklar.”
Sayfa -109-

29 Ağu 2013

Yahudi Dükkanı

Yahudi Dükkanı - Stella Suberman



…inanıyorlardı. O zaman neden büyük bir mabet yoktu ki? Her zaman olduğu gibi üstüne kasvet çökmüştü. Başını yine ellerinin arasına aldı ve çan çalar gibi bir öne bir arkaya sallamaya başladı. “Beynimde çanlar çalıyor sanki” diye anlatırdı bu hallerini.
Sıklıkla anlatıldığı üzere hikâye şöyle başlıyor: 16 Haziran 1920’ de Bronson ailesi kasabaya ulaştı. Gökyüzünde kasvetli, siyah bulutlar belirmişti. Birkaç dakika sonra yağmur yağmaya başladı. Babam at arabasını mezarlığa çekmiş, annem de Joey ve Miriam’ı ailenin birkaç parça değerli eşyasının üzerine yayılan tentenin altına sokmuştu. Babam çekiç gibi inen damlaların altında mezar taşlarına bakıyordu, şiirden bir alıntı okudu: “Ve güneş batar tatlı bir günün ardından.” Bazıları için günün tatlı olmasına sevindi ama onun için gün hiç de tatlı sayılmazdı.
Babam trenle gelmek istemişti. Concordia taşra evlerinin bulunduğu bir yerdi, bu yüzden tren burada muhakkak dururdu. Ama tren demek bilet masrafı ve ayrıca yük giderleri demekti. Büyükbabama Nashville’e gitmek için zaten borçlanmışlardı, annem de daha fazla borca gireceklerini söyleyerek karşı çıkmıştı. “Hayır, paramızı tutmalı ve borçlarımızı ödemeliyiz,” diyerek at arabasıyla gitmeleri gerektiğinde ısrar etmişti. Babam da 125. Cadde’ye gitmek için demiryolunu seçmelerinin sorun olacağını söylemişti.
Gök gürültüsü geri çekilirken sanki babam yanlış karar verirse gümbürtüyle geri döneceğinin gözdağını veriyordu.”Anladım,” diyordu kendi kendine ama ne yapacaktı? Başka seçeneği yoktu, kalacak bir yer bulmalıydı. At arabasında bir…
Sayfa -11-

22 Ağu 2013

Haylaz

Haylaz - Janet TASHJIAN



Carly, “Ne yaptığımı görmek ister misin?” diye sordu.
Ona tabii ki dedim; ama içimden de düşünüyordum. Eğer bu işte oyuncaklar, çay partileri ve ya karaoke varsa oturma odasındaki büyük örümcek çiçeğini kaptığım gibi camdan aşağı atacaktım sonra da düzenlemiş çimlerin üzerinde yuvarlanıp hiç arkama bile bakmadan eve kadar koşacaktım.
Carly beni bodrumdaki oyuncak odasına götürdü. Bütün oda yerden tavana kadar çaprazlar halinde asılmış misinalar tarafından oluşturulmuş örgülerle doluydu. Misinalar o kadar saydamdı ki neredeyse görünmüyorlardı. En azından elli tane vardı ve duvara kalın şeffaf bantlarla yapıştırılmışlardı.
“Bunu sen mi yaptın?” diye sordum.
Mor kadife bir örtüyle kaplı taburenin üzerinde ters düz duran kristal kasenin olduğu odanın diğer tarafını işaret etti. “Sanki burası çok ünlü bir…
Sayfa-119-

21 Ağu 2013

Yanlış Bir Adım

Yanlış Bir Adım – Harlan Coben


“Çok az şey,” dedi Myron.
Norms şaşırmış görünüyordu. “Çok az şey derken ne demek istiyorsun?”
“Tam olarak hangi kelimeye takıldın, Norm?”
“Açıkça söylemem gerekirse, sen bir basketbolcuydun.”
“Yani?”
“Yanisi şu, Brenda Slaughter tüm zamanların en iyi kadın basketbolcusu. Kendi dalında öncüdür, politik hassasiyetim için kusura bakma ama duvara asılan resimlerinden bahsetmiyorum.”
“O kadarını biliyorum.”
“O zaman şunu da bil: Onun için endişeleniyorum. Eğer Brenda Slaughter’a bir şey olursa, WPBA ve var olan tüm yatırımım çöp olur.”
“İnsani sebeplermiş gerçekten.”
“Pekâlâ, ben açgözlü, kapitalist domuzun tekiyim. Ama sen, dostum, bir spor menajerisin. Yeryüzünde bundan daha açgözlü, pespaye, yavşak ve kapitalist bir oluşum daha bilmiyorum.”
Myron başını salladı. “Bana yağ çekmeyi dene,” dedi. “İşe yarayacaktır.”
“Bitirmeme izin vermiyorsun ki. Evet, sen bir spor menajerisin ama lanet olsun ki iyilerinden birisin. En iyisi hatta. Sen ve senin İspanyol hatun, müşterileriniz için harika işler çıkarıyorsunuz. Onlar için büyük işler yapıyorsunuz. Bunlar onların kendi başlarına elde edemeyeceği şeyler. Benimle işin bittiğinde kendi saldırıya uğramış gibi hissettim. Tan-…
Sayfa -15-