6 Şub 2014

Sona Kalan - Tess Gerritsen

http://kitapascom.blogspot.com/2014/02/sona-kalan.htmlSona Kalan - Tess Gerritsen

Tess Gerritsen'den müthiş bir roman daha 10.02.2014 tarihinde sizlerle...

Herkesin yarası vardır, ama bazılarınınki daha belirgindir Bambaşka hayatlara ait Claire, Will ve Teddy adında üç masum çocuğun yolları bir anda, hiç beklenmedik bir trajediyle kesişir. Önce aileleri, ardından koruyucu aileleri katledilen bu çocuklar için artık hiçbir şey eskisi gibi değildir. Peki, onları bir araya getiren bu sarsıcı olaylar bir rastlantı mı yoksa birbirleriyle bağlantılı gerçeklerin önemli bir halkası mıdır? Jane Rizzoli ile Maura Isles, katledilen ailelerle ilgili araştırmalarını derinleştirdikçe uzayan sır perdesini aralayabilecek, bu çocukları bekleyen korkunç kaderi değiştirebilecekler midir? Gerritsen her zamanki gibi mükemmel karakterler ve gizemli kurgular yaratmadaki ustalığını konuşturmuş. The Washingt
on Post Rizzolinin, günümüzde yazılmış en iyi dedektif karakterlerinden biri olduğu bir kez daha anlaşılıyor. Fresh Fiction Sona Kalanı okumanızı yalnızca tavsiye etmiyorum, bana kalırsa kesinlikle okumak zorundasınız. Lee Child Gerritsen asla kendini tekrar etmiyor ve hikâyelerine yeni rotalar çizmekten de çekinmiyor. Publishers Weekly Gerritsenin günümüz polisiye-gerilim romanlarının öncülerinden biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Providence Journal

http://www.kitapas.com/urun/sona-kalan/

29 Oca 2014

Merhaba Söğüt – Yavuz Bahadıroğlu



http://kitapascom.blogspot.com/2014/01/merhaba-sogut.html
Merhaba Söğüt – Yavuz Bahadıroğlu


… herşeyi bilmek zorundayız!” Kendisinin kadın olduğunu, erkek işi yapamayacağını söyleyip kılıç kullanmayı öğrenmekte direnen bir kadını kırbaçladığı anlatılırdı. Bunun doğru olmadığını herkes bilirdi ya, Hayme Ana’nın yerine göre sertleştiğine örnek olarak anlatmaktan zevk alırlardı.
Yalnız kadınlar değil, aşiretin erkekleri de Hayme Ana’dan çekinirler, bir dediğini ikiletmezlerdi. Ona karşı korkuyla karışık bir saygı gösterirlerdi hep. Korkuları belki onu az görmelerinden, belki gülmeyi unuttuğunu sanmalarındandı. Oysa Hayme Ana, herkesin bildiği gibi değildi. Akşam çöküp kocası ve çocuklarıyla çadırına çekildiğinde birden başkalaşır, herhangi bir kadın oluverirdi. Kocasının ayağından ediklerini çıkarır, ayaklarına yıkar, çocuklarının etrafında pervaneleşirdi.
Zaman zaman geçmişi konuşurlardı, bazen de geleceği. Gelecek güzel günlerin hayaline dertlerini gömerlerdi. Yoksa Gündüz Alp’i endişelendiren aşiretin geleceği miydi? Gözlerinin dalıp gitmesi dervişin anlattıklarıyla mı ilgiliydi? Kısa görüşmüşler, ama tas tas soğuk ayran içmişlerdi. Sanki Gündüz Bey içinin yangınını, ayranın soğuğuyla söndürmek istiyordu. Şimdi de koca meşvereti topluyordu.
“Gendine de ayran ister misin Gündüz Beyim?” diye sordu, Hayme Hatun.
Gündüz Bey duymadı. Duysa mutlaka cevap verirdi. En azından evet, ya da hayır derdi. Belki sevgi dağarcığından daha uygun kelimeler bulup karısının gönlünü alırdı.
Üzgün üzgün yanından ayrıldı. Avludaki kuyudan ayran küpünü çekerken:
“Bir derdi var Gündüz Beyimin” diye düşündü, “Hem de zorlu bir derdi var. Bilsem belki yardımım dokunurdu.”
Başına birikip yaptıklarını çığlık çığlığa seyreden çocuklara, çaresizliğin doruğunda kızdı. Dündar’ı azarladı.Gündoğ-…
Sayfa -37- 


21 Oca 2014

ASLA VAZGEÇME


ASLA VAZGEÇME - Harlan Coben


Jill hayır anlamında başını salladı. “ O iyi mi?”
“İyi. Endişelenme. Seni birazdan Yasmin’e bırakacağım tamam mı?”
Mike ikişer ikişer merdivenleri çıktı. Dizindeki hokey oynadığı günlerdeki bir yaralanmadan kalan ufak bir sancı vardı. David Gold adında bir ortopedi uzmanı olan arkadaşı tarafından birkaç ay önce ameliyat edilmişti. David’e yaralanma sonrasında hokeyi bırakmak istemediğini, şimdi çektiği ağrıların sebebinin bu olup olmadığını sormuştu. David ona bir ağrı kesici yazmış ve şöyle demişti: “Buralarda eski satranççılara fazla rastlanmıyor. Görürsen bana haber ver.”
Adam’ın odasının kapısını açtı. Oda boştu. Nereye gitmiş olabilirdi? Hiçbir yer gelmiyordu aklına.
“Yoo, olmaz…” dedi yüksek sesle.
Saatine baktı. Adam’ın şimdiye kadar çoktan evde olması lazımdı. Kardeşini nasıl yalnız bırakabilmişti? Bunu biliyor olmalıydı. Mike cep telefonunu çıkartıp hızlı arama tuşuna bastı. Telefon çaldı ama telesekretere düştü.
“Neredesin? Az sonra Rangers maçına gideceğiz. Bir de kız kardeşini evde yalnız bırakmıştın. Derhal beni ara.”
SON tuşuna bastı.
On dakika daha geçti. Adam’dan ses seda çıkmadı. Mike yeniden aradı. Dişlerini sıkarak yeni bir mesaj bıraktı.
“ Baba?” dedi Jill.
“Efendim tatlım.”
“Adam nerede?”
“Az sonra eve geleceğine eminim. Şimdi gidip seni Yasmin’lere bırakacağım sonra da ağabeyin için eve döneceğim…

7 Oca 2014

Ustam ve Ben Elif Şafak

http://kitapascom.blogspot.com/2014/01/ustamveben.html
Ustam ve Ben Elif Şafak kitabından sizler için seçilen bir sayfa...

Mecnun Şeyh buna cevaben, Allah’ın semavi bir tahta kurulmuş bir kral, raca veya padişah olmadığını söyledi; günü geldiğinde cezalandırmak niyetiyle semadan bizi seyredip her günahımızı kaydetmiyordu. “Allah tacir mi hesap tutsun? Niye baksın günahın sevabından fazla mı diye, elinde terazi mi tutar? Buysa oruç tutmana sebep, tutma. Buysa sana secde ettiren, etme. Allah kâtip değil ki deftere kaydetsin. Takvada sahtekâr olacağına, günahında samimi ol, daha iyi.”
Mahkeme hazzetmedi bu laflardan. Dört koldan sığaya çekmeye başladılar. Her seferinde benze cevaplar aldılar. Ta ki şunları duyana kadar sanığın ağzından: “ Sizin hudut çektiğiniz boydan ben çoktan geçtim gittim efendiler. Dur deseniz de duramam artık. Haram dedikleriniz bana helaldir. Sus deseniz de, susamam artık.”
Akşam çöktü; sema al bir örtü oldu tepelerin üstünde. İlk saatlerdeki heyecan dağılmış, insanlar sıkılmaya başlamıştı. Yapılacak işler, doyurulacak mideler, memnun edilecek eşler vardı evde. Peyderpey, seyirci kitlesi eridi. Sadece sanığın sevenleri kaldı geride; tek kelime etmeseler de yüzlerinden okunuyordu sadakatleri. Geçen bir kayığın lambası parladı uzaktan. Martı bağrıştı, bir parça çürümüş eti paylaşamıyorlardı.
“Sana son bir şans veriyoruz” dedi şeyhülislam. “Söylediklerinin küfür olduğunu kabul edip af dilersen, bu seferlik bağışlanabilirsin.”
Omuzlarını dikleştirdi Leyli, bir karar almıştı sanki. “Ben Maşuk’u sevdim, Maşuk beni. Her hal şu hayatta pişman olunacak daha isabetli şeyler var: Tamahkârlık. Açgözlülük. Kem dillik. İktidar hırsı. Yalan dolan. Bunlardan utanmalı insan. Lakin aşk… Aşk için nedamet niye?”
Cihan korkmaya başlamıştı. Farkında olmadan öyle bir asıldı ki filin yularına, hayvan garip bir ses çıkardı. Herkes durup Çota’ya baktı. Seyircileri ulema ve sanık…
Sayfa 91