…maşmıştı ve ahmakça kafa sallamış, bütün gece ona tekrar
yanaşmasını beklemişti.
Ama Julian asla gelmemişti.
Bütün gece, onun olduğu tarafa bile bakmamıştı. Ve onu
kolunda Bayan Roberta Dalhart’la arka bahçeye sıvışırken gördüğünde,
Claudia’nın dünyası yıkılmıştı.
Bu doğruydu, Julian, Claudia’nın aptal kalbini kırmıştı ve
şimdi, saatlerini onunla boşa harcayarak değildi. Claudia aniden ayağa kalktı.
“Au Revoir, Lord Kettering. Sanırım yalnız beklesem daha iyi olacak,” dedi
soğuk bir sesle ve arkasını döndü.
Julian onu bileğinden yakaladı ve bir kelepçe gibi kavradı.
“Claduia, otur,” dedi alçak sesle. “Muhteşem bir arkadaş olmayabilirim ama
bahse girerim, lu ne dediklerini bile anlamadığın, sarhoş Fransız adamlardan
çok daha makbulüm.”
Küstahlık! Yedi sene önce onu büyük bir H harfiyle
damgalamış, Hovarda etiketini yapıştırmıştı ve bu denli küstah bir serseriyle
aynı odada oturma fikrine bile zar zor tahammül ediyordu; hele adam bu kadar
kendine güvenirken.
Claduia oturdu.
Claudia’ya, Julian’ın parmakları bileğinde oyalanıyor gibi
geldi. Ama Julian birden elini çekti ve gülümsedi. “Ben, ben…” diye lafa girdi
adam ve arkasına yaslanıp Claudia’yı izlemeye koyuldu. “Sana en son sözümü
dinletmeyi başardığımda, on iki yaşındaydın. Elbette bu , oldukça yüzeysel bir
zaferdi.”
“Sen neden bahsediyorsun?” dedi Claudia, temkinli
davranarak.
Sayfa-47-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder