Ustam ve Ben Elif Şafak kitabından sizler için seçilen bir sayfa...
Mecnun Şeyh
buna cevaben, Allah’ın semavi bir tahta kurulmuş bir kral, raca veya
padişah olmadığını söyledi; günü geldiğinde cezalandırmak niyetiyle
semadan bizi seyredip her günahımızı kaydetmiyordu. “Allah tacir mi
hesap tutsun? Niye baksın günahın sevabından fazla mı diye, elinde
terazi mi tutar? Buysa oruç tutmana sebep, tutma. Buysa sana secde
ettiren, etme. Allah kâtip değil ki deftere kaydetsin. Takvada sahtekâr
olacağına, günahında samimi ol, daha iyi.”
Mahkeme
hazzetmedi bu laflardan. Dört koldan sığaya çekmeye başladılar. Her
seferinde benze cevaplar aldılar. Ta ki şunları duyana kadar sanığın
ağzından: “ Sizin hudut çektiğiniz boydan ben çoktan geçtim gittim
efendiler. Dur deseniz de duramam artık. Haram dedikleriniz bana
helaldir. Sus deseniz de, susamam artık.”
Akşam
çöktü; sema al bir örtü oldu tepelerin üstünde. İlk saatlerdeki heyecan
dağılmış, insanlar sıkılmaya başlamıştı. Yapılacak işler, doyurulacak
mideler, memnun edilecek eşler vardı evde. Peyderpey, seyirci kitlesi
eridi. Sadece sanığın sevenleri kaldı geride; tek kelime etmeseler de
yüzlerinden okunuyordu sadakatleri. Geçen bir kayığın lambası parladı
uzaktan. Martı bağrıştı, bir parça çürümüş eti paylaşamıyorlardı.
“Sana son
bir şans veriyoruz” dedi şeyhülislam. “Söylediklerinin küfür olduğunu
kabul edip af dilersen, bu seferlik bağışlanabilirsin.”
Omuzlarını
dikleştirdi Leyli, bir karar almıştı sanki. “Ben Maşuk’u sevdim, Maşuk
beni. Her hal şu hayatta pişman olunacak daha isabetli şeyler var:
Tamahkârlık. Açgözlülük. Kem dillik. İktidar hırsı. Yalan dolan.
Bunlardan utanmalı insan. Lakin aşk… Aşk için nedamet niye?”
Cihan
korkmaya başlamıştı. Farkında olmadan öyle bir asıldı ki filin yularına,
hayvan garip bir ses çıkardı. Herkes durup Çota’ya baktı. Seyircileri
ulema ve sanık…
Sayfa 91
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder