“ O yarayı kamptan hatırlıyorum,” Çenemle camın arka
tarafını işaret ederek. “ Koluna bakın.” Dedim.
Bay Perez kafasını salladı. “Ama biz zaten…”
Karısını elini kaldırarak onu susturdu. Burada lider tartışmasız oydu anlaşılan. Geri
dönmeden benim olduğum tarafa bakarak
başını salladı ve “Gösterin bakalım ,”
dedi.
Kocası allak bullak olmuş gibiydi, ama o da kadınla birlikte
camın yanına gitti. Bu sefer karısının elini tutan o oldu. Sakallı adam sedyeyi
geri götürmüştü bile. York cama vurdu. Sakallı adam birden irkildi. York
başıyla işaret yaparak sedyeyi geri getirmesini istedi. Adam sedyeyi geri
getirdi.
Bayan Perez’e yaklaştım. Parfümünün kokusunu alabiliyordum.
Kokusu bana hiç yabancı değildi ama nereden olduğunu hatırlayamadım. Yarım
metre kadar arkalarında durmuş kafalarının arasından camın ardına bakıyordum.
York dahili telefonun beyaz düğmesine bastı. “ Lütfen onlara kollarını göster.”
Sakallı adam yine çok saygılı ve özenli bir şekilde çarşafı çekti. Yara
ordaydı. Kızarık, uzun bir kesik. Bayan Perez yine gülümsedi. Ama bu sefer
düşüncelerini tartmakta güçlük çekiyordum. Üzgün müydü? Mutlu muydu? Kafası mı
karışmıştı? Sahte miydi? İçten miydi?
“Sol,” dedi. “Ne?” Bana doğru döndü. “ Bu yara sol kolda,”
dedi. “Gil’in yarası sağdaydı ve bu kadar uzun ve derin bir yara değildi.”
Elini kolumun üzerine koydu. “ bu o değil Bay …
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder