Merhaba Söğüt – Yavuz
Bahadıroğlu
… herşeyi bilmek zorundayız!” Kendisinin kadın olduğunu,
erkek işi yapamayacağını söyleyip kılıç kullanmayı öğrenmekte direnen bir
kadını kırbaçladığı anlatılırdı. Bunun doğru olmadığını herkes bilirdi ya,
Hayme Ana’nın yerine göre sertleştiğine örnek olarak anlatmaktan zevk
alırlardı.
Yalnız kadınlar değil, aşiretin erkekleri de Hayme Ana’dan
çekinirler, bir dediğini ikiletmezlerdi. Ona karşı korkuyla karışık bir saygı
gösterirlerdi hep. Korkuları belki onu az görmelerinden, belki gülmeyi
unuttuğunu sanmalarındandı. Oysa Hayme Ana, herkesin bildiği gibi değildi. Akşam
çöküp kocası ve çocuklarıyla çadırına çekildiğinde birden başkalaşır, herhangi
bir kadın oluverirdi. Kocasının ayağından ediklerini çıkarır, ayaklarına yıkar,
çocuklarının etrafında pervaneleşirdi.
Zaman zaman geçmişi konuşurlardı, bazen de geleceği. Gelecek
güzel günlerin hayaline dertlerini gömerlerdi. Yoksa Gündüz Alp’i
endişelendiren aşiretin geleceği miydi? Gözlerinin dalıp gitmesi dervişin
anlattıklarıyla mı ilgiliydi? Kısa görüşmüşler, ama tas tas soğuk ayran
içmişlerdi. Sanki Gündüz Bey içinin yangınını, ayranın soğuğuyla söndürmek
istiyordu. Şimdi de koca meşvereti topluyordu.
“Gendine de ayran ister misin Gündüz Beyim?” diye sordu,
Hayme Hatun.
Gündüz Bey duymadı. Duysa mutlaka cevap verirdi. En azından
evet, ya da hayır derdi. Belki sevgi dağarcığından daha uygun kelimeler bulup
karısının gönlünü alırdı.
Üzgün üzgün yanından ayrıldı. Avludaki kuyudan ayran küpünü
çekerken:
“Bir derdi var Gündüz Beyimin” diye düşündü, “Hem de zorlu
bir derdi var. Bilsem belki yardımım dokunurdu.”
Başına birikip yaptıklarını çığlık çığlığa seyreden
çocuklara, çaresizliğin doruğunda kızdı. Dündar’ı azarladı.Gündoğ-…
Sayfa -37-