31 Tem 2013

Çocuklarımıza Dinimizi Nasıl Öğretiriz?

Çocuklarımıza Dinimizi Nasıl Öğretiriz? - Şaban Karaköse

Bu kitapta, anne-babalara Allahın bir emaneti ve dünya hayatında ciddi bir imtihan konusu olan çocukların dinî eğitimlerinde nelerin, kimler tarafından, nasıl öğretileceğini ve benimsetileceğini ele aldık. Doğum öncesinden başlayıp çocukluk çağının bittiği ergenlik dönemine kadarki süreçte konuları işlerken, Allahın son elçisi, İslam dininin açıklayıcısı ve en güzel örneği olan Peygamberimiz Hz. Muhammedin (sas) yaşadığı dönemden ve günümüz Türkiyesinden örneklere; âyet ve hadislerin yanı sıra çocuk psikolojisi, eğitim psikoloji, din psikolojisi, din eğitimi ve öğretim yöntemleri gibi alanlardaki tespitlere yer verdik.

SEVDA ÜZERİNE MEMLEKET HİKAYELERİ

Sevda Üzerine Memleket Hikayeleri - Ahmet Haldun Terzioğlu


…ortaya çıkarmıştı. Adını duymadığım, o güne kadar elime almadığım müzik ve magazin dergilerini karıştırırken, hiç dinlemediğim garip kılıklı müzik topluluklarını görünce şaşkınlığımı gizleyememiş “Bunlar da ne ya?” sorusuna engel olamamıştım. O anlatma ben anlamakta zorlanıyorduk.
Bir derginin son sayfalarına doğru bir bölüm dikkatimi çekti: “Mektup arkadaşlığı.”
Bunun ne anlama geldiğini bilmediğimi söylemeyi cahillik sayarak, yazılanları okuyup anlamaya çabaladım. Özhan ise bu ilgimi yanlış anlamış ve “Hiç mektup arkadaşın oldu mu?” sorusunu, tek cevabı olduğunu bile bile yine de, sormuştu bana.
“Hayır!”
“Ne yapalım biliyor musun?” Gel seninle beraber biz de ilan verelim bu dergiye. Kızlar genelde Doğu’dan gelen ilanları ilginç bulurlar. Mutlaka cevap gelir.”
“Sonra ne yapacağız?”
“Biz de onlara yazacağız.”
“Sonra…”
“Sonra… Belki buluşur, görüşürüz.”
“Nasıl?”
“Sen galiba hep burada kalacağını düşünüyorsun. Mesela yaz tatilinde…”
Gözlerim istemeden pencereden dışarıya kayıp, günlerdir durmadan yağan kara takıldı. “Yaz” diye bir mevsim olduğunu neredeyse unutmuştum. Bu kadar karı eritecek ve buraları ısıtacak bir güneş var mıydı sahiden? Olmuş muydu? Olacak mıydı?
Hiç düşünmeden “Yok, istemem!” dedim.
Özhan, sabırla, böyle bir paylaşımın ne kadar güzel olacağını, mektup yazdıkça kompozisyonumuzun düzeleceğini, başka bir edebi bir şeyler…
Sayfa-43-

30 Tem 2013

Bakan Bey’i Vurdular

Bakan Bey’i Vurdular-Ahmet Haldun Terzioğlu



“şunu bir arayalım!” deyip telefonunu çevirdi. Dinlemelere karşı şifreli konuşacaktı.
“Merhaba!” dedi karşısındaki düzgün bir Türkçe ile…
“Merhaba! İşler nasıl canım?”
“İyidir!Uğraşıyoruz!”
“Ne oldu bizim iş? Sana havale etmiştik! Çok gecikti. Beni de sıkıştırıyor büyük başlar!”
“Merak etmeyin! Uygun ortam, konjonktür ve yer belirliyoruz. Adamlar görevlendirildi. Çok yakında…”
“Anladım! Çok gecikmesin!”
“Tamam! Ödeme…”
“Ödeme kolay! Her zamanki gibi…”
Dışarıda birileri, garip hesaplaşmaların planını yapıyordu. Bunun için taşeron örgütler kullanmayı, komünist, eli kanlı örgütlerden yararlanmayı, karşılığını para olarak ödemeyi konuşurken; içerde de aynı örgütler ve benzerleri kan dökmeye devam ediyordu. Bu aklı evveller topluluğu, bu satılmış beyinler, bu kiralık eller, yaptıkları ve yapacakları ile dökecekleri Türk kanıyla, kızıl devrimlerine ulaşacakları hayalini kuruyorlardı.
“İstanbul, Mersin, Adana ve Ankara’da on kişi öldürüldü!”
Kan, bir hayalin dekoru olarak düşünüldüğünde kimin öldüğünün önemi yoktu. Kızıl terör can almayı bilirdi. Sanatı buydu! Rezil bir sanat!
“Muradiye Belediye Başkanı otelde öldürüldü”
“MHP ilçe başkanına pusu! Başkan ağır yaralandı!”
Hatırlıyor…
21 Temmuz 1977…
Önemli bir tarih daha!
Türkiye Cumhuriyeti’nin 41. Hükümeti kuruluyor ve Bülent Ecevit’in azınlık hükümetinden görevi devralıyordu.
Başbakan Süleyman Demirel…
Demirel saat 11:00 ‘de Çankaya Köşküne çıkarak yeni bakanlar kurulu listesini Cumhurbaşkanı’na sundu.
Alpaslan Türkeş ve Necmettin Erbakan, bu hükümetin başbakan yardımcıları ve devlet bakanları olarak yer alıyordu. MHP’nin…
Sayfa-65-

Türk’ün “Kimlik” Cüzdanı

Türk’ün “Kimlik” Cüzdanı Arslan Bulut



…ristiyan Türkler, bugünkü Yunanistan’da Grek kökenli Yunanlılarla evlenmekte zorluk çekiyor!
Fakat Hıristiyanlık, Türklere milliyetlerini unutturmuştu.
Necati Demir; “Canik” adlı araştırmasında şöyle der:
“Her şeyden önce şunu belirtmek gerekir ki Doğu Roma devleti, 523’te İncil’i Türkçeye çevirtip Türkleri Hıristiyanlaştırmaya başlamıştır. Hıristiyanlaştırılan Türklere daha sonra yine İncil vasıtasıyla Grekçe ve başka diller öğretilmiştir.”
1071 Malazgirt Savaşı ile Alparslan’ın Anadolu kapılarını Türkler’e açtığı söylenir. Bu tarihi yorum eksiktir. Bugünkü bilgilerimiz, Anadolu’nun ezelden Türk vatanı olduğunu göstermektedir. Fred Hamory gibi Macar, Kazım Mirşan, Selahi Diker ve Haluk Tarcan gibi Türk araştırmacılar, özellikle Sümerce ile bugünkü Türkçe arasında tıpatıp benzerlikler bulunduğunu ortaya koymuş, Anadolu’da bulunan eski yazıtların öntürkçe olduğunu ispatlamışlardır. Yine Frikler, Likyalılar ve Hattiler’den kalan yazıtların öntürkçe olduğu tespit edilmektedir. Roma medeniyetinin altyapısını teşkil eden Etrüskler’in de İtalya’ya Anadolu’dan gittiği ve onların yazılarının da öntürkçe olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla, Alparslan’ın, Malazgir Savaşı ile tapusu ezelden beri Türklere ait olan Anadolu’yu asli sahibine iade sürecini başlattığı söylenebilir.
Burada, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı saygıyla zikretmek gerekir:
“Anadolu çalışma yükselme yapısıdır
Bütün Türk soylarının tek Batı kapısıdır
Öylesine eskidir bu toprakta düşen kan
Toprak değil Türk çıkar depremde yeraltından

Toplumların beşiği güzel Anadolu’muz
Gün burda güneş burada eksilmedik büyüdük
Yüce Türk birliğini yaşatmaktır yolumuz”
Sayfa-29-

29 Tem 2013

Pkk'nın Dersim Sorunu

Pkk'nın Dersim Sorunu - Kağan Gökalp



...kın ilgisiniz çekiyor ve insanlar bu örgütlere yöneliyordu. Geçiş dönemi yaşayan Türkiye’de “kimlik arayışı” içerisinde olan birçok insan, kendisini bu örgütler içinde tanımlamaya başlamıştı.
Taraftar kazanmak adına yoğun bir çaba sarf eden illegal gruplar, toplumun bütün hassasiyetlerini kullanıyordu. İşçinin emeğinin ve köylünün üretiminin burjuva sınıfı tarafından sömürüldüğü vurgusu öne çıkıyor; hak, eşitlik, özgürlük, adalet, ezen-ezilen gibi kavramlar, insanların zihnine işleniyordu. Bütün şehirlerde, köylerde ve kasabalarda bu düşünceleri taşıyan insanların sayısı da günden güne artıyordu.
Özellikle THKP-C ve THKO, bu sürecin en aktif örgütleriydi. Bu örgütlerin lideri konumundaki Mahir ÇAYAN ve Deniz GEZMİŞ ise kısa sürede Marksist gençlerin idolü haline geliyordu. Her ikisi de “devrimci şiddet”i bir yöntem olarak benimsemişti ve örgütlenmelerini silahlı mücadele şartlarına göre yapıyorlardı.
Bu gelişmelerin yaşandığı tarihlerden yaklaşık 30 yıl önce (1938) büyük bir toplumsal sarsıntı yaşayan Dersimliler, “zorunlu iskâna” tabi tutulmuş ve Türkiye’nin çeşitli şehirlerine dağıtılmışlardı. 1947 yılında çıkartılan “geri dönüş yasası” ile bir kısmı Dersim’e dönse de büyük bir kısmı da yerleştikleri şehirlerde kaldılar.
Dersimliler, gerek Dersim’de gerekse yerleştirildikleri şehirlerdeki hayat şartlarının zorluğundan dolayı, çocuklarını büyük ölçüde okumaya teşvik ediyorlardı. Buna bağlı olarak, çeşitli üniversitelerdeki Dersimli gençlerin sayısı da artırıyordu.
Sayfa-15-

DİKKAT YAZILI VAR!

Dikkat Yazılı Var! - Ahmet gülüm- Kemal Gönen

İlk olarak 1997 yılında çıktığında özellikle genç okurun ilgisini çeken Dikkat Yazılı Var, öğrencilerin sınav sorularına verdikleri eğlenceli cevaplardan ve bu cevapları karikatürize eden çizgilerden oluşuyor. Ahmet Gülüm ve Kemal Gönen'in öğrencilerin verdikleri cevaplardan daha önce derledikleri dört kitaptan iki ciltlik bir seçki yeniden okurlarla buluşuyor. "Oyun ve mizah, hayatımızdan giderek yok olurken, 'şakasız ve oyunsuz' bir an önce büyüme isteğinin prim yaptığı günümüzde, yeniden kahkaha atmanın, saçmalamanın keyfini yaşattıkları için kitabın asıl yaratıcısı çocuklarımıza ve daha iyi bir eğitim-öğretim için çaba gösteren herkese sonsuz teşekkürlerimizle..."


http://www.kitapas.com/urun/dikkat-yazili-var-1/

27 Tem 2013

HER KALP KENDİ ŞARKISINI SÖYLER

HER KALP KENDİ ŞARKISINI SÖYLER - Jan Philipp Sendker



…olayı onu da biraz endişelendirmişti). Mya Mya astrologa danışmalarını önerdiğinde, Khin Maung hemen kabul etti. Sırf hayır demeyen bir insan olduğundan kabul etmemişti bunu. Aynı zamanda, ihtiyar adamın bilgeliğiyle karısını biraz teselli edebileceğini ya da yıldızlar korkularını haklı çıkarırsa en azından çocuklarını tehdit eden felaketi tam durduramasalar bile nasıl hafifletebilecekleri konusunda tavsiye verebileceğini umuyordu.
Astrolog, köyün sınırında, ahşaptan yapılma gösterişsiz bir kulübede yaşıyordu. Toplumdan gördüğü saygıyı belli eden hiçbir işaret yoktu. Buralarda ona, arsanın yerinin iyi olup olmadığı ya da temel atma günü yıldızların hayırlı bir konumda bulunup bulunmayacağı sorulmadan tek bir ev bile yapılmazdı. Her düğünden önce gelinle damat ya da ebeveynleri gelip, müstakbel çiftin horoskoplarının birbirine iyice uyduğundan emin olmak isterdi. Astrolog ava çıkmak ya da başkent yoluna düşmek için en iyi tarihi yıldızlara danışırdı. Yıllar boyu baktığı fallar öyle isabetli çıkmıştı ki, eyaletin ücra köşelerinden bile gelenler olmaya başlamıştı. Şöhreti öyle iyiydi ki, söylentilere göre – kimse kesin bir şey bilmiyordu ama dedikoduların da ardı arkası kesilmiyordu – Kalaw’da yaşayan ve Burma astrolojisine batıl inanç diye her yerde burun kıvıran İngilizlerin çoğu bile düzenli olarak onu görmeye geliyordu.
Yaşlı adam minicik odasının ortasında bağdaş kurmuş oturuyordu. Khin Maung, başı dolunay gibi yusyuvarlak, diye düşündü. Gözleri, burnu ve ağzı eşit derecede biçimliydi. Mükemmel orantılı yüzün görünümü sadece iki kocaman kepçe kulak bozuyordu. Kimse yaşını bilmiyor…