…hayal kırıklığına uğradı. Bu yüzden en azından şimdilik,
Gibson evde kalmaya devam edecekti.
Beyaz bir tişört ve yeşil bir hastane önlüğüyle mutfağa
giden Charlie’yi Monte de takip etti. Kendisine bir kahve hazırladı, fincana
doldurdu ve yine peşinde Monte’yle oturma odasınagidip pencereden trafiği
izledi. Saat düşündüğünden erkendi, 8.30, ama yine de Monte ve Charlie’nin güne
başlamak için alışkın olduğundan daha geçti.
Charlie’nin, Boston’ın Beacon Tepesi’nde bulunan dairesi,
dik bir yamacın güneyine konuşlandırılmış kahverengi kum taşından yapılma bir
binanın üçüncü katının tamamıydı. Dairedeki mobilyaların sayısı, yok denecek
kadar azdı ama bu kadarcık şeyin ederi, bunun üç katı büyüklükte bir daireyi tamamen
doldurmaya yeterdi. Monte bacaklarını yere sürtüp hafifçe havladı, kısa bir
süre içinde yürüyüşe çıkmak istediğine dair küçük bir uyarıydı bu. Charlie
tepki vermedi, aldığı az kafeine rağmen çoktan çalışmaya başlayan beyni,
Rachel’la yaptığı görüşmeyi tekrar oynatıyordu. Kadın herhangi bir saçma test
yaptırmasını istememiş ya da açıklayamadığı deneyimlerini daha da kurcalamaya
kalkışmamış, bunun yerine tıbbi bir MR istemişti. Belki de her şeyin sorumlusu
beyninde gelişen bir lezyon ya da çok yaygın olmamakla birlikte şizofrenide
görülenlere benzer halüsinasyonlara sebep olan bir tümördü. Rachel, iş stresini
de olasılıklar listesinden silmemiş ama buna balıklama da atlamamıştı. Başka
ihtimaller olduğunu da söylemişti, enfeksiyon gibi. Ama bunun için gereken
diğer belirtiler Charlie’de görülmediğinden bu pek de olası değildi. Detaylı
bir psikolojik değerlendirme ve yapılacak tıbbi testler, doğru teşhise giden
tek yoldu.
Ayrıca Walderman’da, yeni hasta kabul etmekte olan birçok
doktorun da adını vermişti. Bu Charlie’nin sinirine dokunmuş, üzerinde telefon
numaralarının yazdığı kağıdı, ofisten çıktığı…
Sayfa-75-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder