29 Ağu 2013

Yahudi Dükkanı

Yahudi Dükkanı - Stella Suberman



…inanıyorlardı. O zaman neden büyük bir mabet yoktu ki? Her zaman olduğu gibi üstüne kasvet çökmüştü. Başını yine ellerinin arasına aldı ve çan çalar gibi bir öne bir arkaya sallamaya başladı. “Beynimde çanlar çalıyor sanki” diye anlatırdı bu hallerini.
Sıklıkla anlatıldığı üzere hikâye şöyle başlıyor: 16 Haziran 1920’ de Bronson ailesi kasabaya ulaştı. Gökyüzünde kasvetli, siyah bulutlar belirmişti. Birkaç dakika sonra yağmur yağmaya başladı. Babam at arabasını mezarlığa çekmiş, annem de Joey ve Miriam’ı ailenin birkaç parça değerli eşyasının üzerine yayılan tentenin altına sokmuştu. Babam çekiç gibi inen damlaların altında mezar taşlarına bakıyordu, şiirden bir alıntı okudu: “Ve güneş batar tatlı bir günün ardından.” Bazıları için günün tatlı olmasına sevindi ama onun için gün hiç de tatlı sayılmazdı.
Babam trenle gelmek istemişti. Concordia taşra evlerinin bulunduğu bir yerdi, bu yüzden tren burada muhakkak dururdu. Ama tren demek bilet masrafı ve ayrıca yük giderleri demekti. Büyükbabama Nashville’e gitmek için zaten borçlanmışlardı, annem de daha fazla borca gireceklerini söyleyerek karşı çıkmıştı. “Hayır, paramızı tutmalı ve borçlarımızı ödemeliyiz,” diyerek at arabasıyla gitmeleri gerektiğinde ısrar etmişti. Babam da 125. Cadde’ye gitmek için demiryolunu seçmelerinin sorun olacağını söylemişti.
Gök gürültüsü geri çekilirken sanki babam yanlış karar verirse gümbürtüyle geri döneceğinin gözdağını veriyordu.”Anladım,” diyordu kendi kendine ama ne yapacaktı? Başka seçeneği yoktu, kalacak bir yer bulmalıydı. At arabasında bir…
Sayfa -11-

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder