…ortaya çıkarmıştı. Adını duymadığım, o güne kadar elime
almadığım müzik ve magazin dergilerini karıştırırken, hiç dinlemediğim garip
kılıklı müzik topluluklarını görünce şaşkınlığımı gizleyememiş “Bunlar da ne
ya?” sorusuna engel olamamıştım. O anlatma ben anlamakta zorlanıyorduk.
Bir derginin son sayfalarına doğru bir bölüm dikkatimi
çekti: “Mektup arkadaşlığı.”
Bunun ne anlama geldiğini bilmediğimi söylemeyi cahillik
sayarak, yazılanları okuyup anlamaya çabaladım. Özhan ise bu ilgimi yanlış
anlamış ve “Hiç mektup arkadaşın oldu mu?” sorusunu, tek cevabı olduğunu bile
bile yine de, sormuştu bana.
“Hayır!”
“Ne yapalım biliyor musun?” Gel seninle beraber biz de ilan
verelim bu dergiye. Kızlar genelde Doğu’dan gelen ilanları ilginç bulurlar.
Mutlaka cevap gelir.”
“Sonra ne yapacağız?”
“Biz de onlara yazacağız.”
“Sonra…”
“Sonra… Belki buluşur, görüşürüz.”
“Nasıl?”
“Sen galiba hep burada kalacağını düşünüyorsun. Mesela yaz
tatilinde…”
Gözlerim istemeden pencereden dışarıya kayıp, günlerdir
durmadan yağan kara takıldı. “Yaz” diye bir mevsim olduğunu neredeyse
unutmuştum. Bu kadar karı eritecek ve buraları ısıtacak bir güneş var mıydı
sahiden? Olmuş muydu? Olacak mıydı?
Hiç düşünmeden “Yok, istemem!” dedim.
Özhan, sabırla, böyle bir paylaşımın ne kadar güzel
olacağını, mektup yazdıkça kompozisyonumuzun düzeleceğini, başka bir edebi bir
şeyler…
Sayfa-43-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder